Ağu
15
2020
0

Motosiklet ile İlk Uzun Tur – Trakya & Ege

İlk motosikletimi alalı 2 ay, motosiklet ehliyetimi alalı ise henüz 1 ay olmuştu. Aslında motosiklet ile Sakarya, İznik, Yalova vb. turlar yapmıştım ama, buralar zaten benim bisikletle bile gidebileceğim yerler olduğu için kendi adıma uzun tur diyemezdim. Trakya&Ege turu, benim için “günübirlik olmayan” ilk uzun tur deneyimi oldu.

Önceden gideceğim yerleri planladım, yanıma almam gerekenleri not alıp tüm eksiklerimi giderdim. Sabah erken saatte eşyalarımı motosikletime yükledim. Bu tarz tatillere çıkmadan önceki gece genellikle heyecandan uyuyamadığım için yola ne yazık ki uykusuz bir şekilde çıktım. İlk günkü hedefim Tekirdağ, Lüleburgaz, Uzunköprü ve Keşan üzerinden Erikli’ye gitmekti. Erikli civarlarında uygun bulduğum bir yerde kamp kuracaktım. Motosikletim Honda PCX olduğu ve benim benzin deposundaki benzini sonuna kadar kullanmayı sevmeme huyumdan dolayı yaklaşık 150 KM’de bir benzin almam gerekiyordu. ilk molamı Tekirdağ sınırına girer girmez Marmaraereğlisi’nde verdim ve benzinimi aldım.

Saat 10:30 civarında Tekirdağ merkezine vardım. Bir kahve molasının ardından arkadaşım Doğancan ile buluşmak üzere Lüleburgaz’a doğru devam ettim. Lüleburgaz’da kahvedir, yemektir, sohbettir derken geç kalmamak için benzin depomu doldurup tekrardan yola koyuldum. Trakyanın uçsuz bucaksız tarlaları arasında seyreden yollarında, önce Uzunköprü, oradan da Keşan üzerinden Erikli bölgesine ulaştım. Saat akşamüzeri 17’yi bulmuştu. Karnımı doyurup çadırımı kurmaya karar verdiğim Mecidiye sahiline geçtim.

Bu benim ilk çadır deneyimimdi, çadırı evimizin bahçesinde kurmayı denemiştim ama hesaba katmadığım ve aslında olması gerekip eksik olan bir şey vardı: Köşelere çakılması gereken kazıklar! O gün ciddi bir biçimde rüzgar vardı. Çadırı kurmaya çalışırken çok zorlandım. Beni gören iki arkadaş gelip ucundan tuttular ve kurmama yardım ettiler. Kazıklar olmadığı için çadırın içine mat, kıyafet, motosikletin topcase’i, yanıma aldığım yedek kask vb. ne varsa ağırlık yapması için doldurdum.

Henüz iki aydır motosiklet kullanıyordum. Fullface motosiklet kaskına alışkın olmadığım için “artık her ne kadar doğru bulmasam da” yarım kask ile seyehatımı yaptım. Bu da çok ciddi rüzgar ve ses almama sebep oldu. İlk gün konaklayacağım yere vardığımda ciddi bir baş-bel-sırt ağrısı ile karşı karşıyaydım. Üstüne dün geceden kalan uykusuzluk tuzu-biberi oldu.

Yolda fazlasıyla yorulduğum için biraz denize girmek istedim. Mecidiye sahilde denize girdiğimde su gayet temiz ve sıcaktı. Denizi açıkçası beni tatmin etti. Havanın da kararmasıyla denizden çıktım ve dinlenmeye çekildim. Ancak gece boyunca hiç ara vermeden esen şiddetli rüzgar ve çadırımın kazıklarının mevcut olmayışından dolayı sabaha kadar en fazla 30 dakika filan uyuyabilmişimdir sanırım.

Dediğim gibi, ilk defa çadır ile kamp yapıyordum, bu konuda bir deneyimim yoktu. Çadırın içine serdiğim mat üzerine yatıyordum. Çadırı kumsala kurduğum için ben döndükçe zeminin şekli değişiyor ve vücuduma batıyordu. Bu gece de uyku haramdı ne yazık ki 🙁

Sabaha karşı bursadan gelen bir ağabey ve oğlu, sahile sandalyesini kurmuş balık tutuyorlardı. Daha havanın aydınlanmasına vardı, gözüme de uyku girmiyordu. Bursadan gelen ağabey ile sohbet ederek zaman geçirdim. Havadan sudan, istanbuldan, balıklardan vb. konuştuk. İnanın sabahı zor ettim. Hava aydınlandığında denize girmeyi denedim ancak çok soğumuştu. Vazgeçerek sahilde bulunan ücretli duş kabininde 3₺ vererek, hiç sevmememe rağmen “buz gibi suyla” duş aldım ve yola koyuldum.

Yolumun üzerinde bulunan Keşan’da bir kahvaltı yapıp, benzin alıp yoluma devam ettim. Sıradaki hedefim Çanakkaleydi. 2 gündür süregelen uykusuzluğum nedeniyle zor bir yolculuk oldu. Hatta bir yerde neredeyse gözlerimin açık bir şekilde daldığımı farkettim (Lütfen bu kadar uykusuz bir şekilde yolculuk yapmayın!). Derhal kaskın camını, montumun önünü açarak serinleme yoluna gittim ve ilk benzinliğe girdim. Hem benzin aldım, hem de kahve içtim. Elimi yüzümü yıkadım ve ayılarak yoluma devam ettim.

Eceabat-Çanakkale feribotunu kullanarak Çanakkale merkeze ulaştım. 2 gündür yorgundum. Bu yorgunlukla ancak bir otelde kalabilirdim. Otelin giriş saati gelmediğinden fazlalık eşyalarımı otelin giriş katında bulunan depoya teslim ettim ve Çanakkale merkezde biraz dolaştım. Otele giriş saati geldiğinde ise hemen otele giriş yaptım ve Çanakkale’de okuyan dostum Utkan ile akşamüzeri takılmak üzere uyumaya gittim. Uyuduğum 3-4 saat uyku akşam takılmak için yeterli olmuştu.

Akşamüzeri Utkan ile Çanakkale merkezinde takıldık, yemek yiyip kahve içtik. Akşam ise yine Çanakkale merkezde dolaşıp yeni kordona geçtik. Gece saatinde ben kaldığım otele çekildim ve uykuya daldım. Tabi 2 gün uykusuz kalınca zor olmuyor 🙂 Sabah kalkıp otelde kahvaltı ettim ve çadırım için eksik olan kazıklara alternatif olarak bir şeyler bulmak için nalburiye arayıp eksiğimi giderdim. Yakıtımı da aldıktan sonra yola koyuldum.

3. günkü hedefim Ayvalık’tı. Ancak tatile çıkmadan önce rotamı instagram’da paylaşmam üzerine Altınoluk’ta oturan Üniversiteden dostum Mehmet’in daveti üzerine kendisine uğradım. Mehmet’lerin evinde manzaraya karşı çay içtik ve Altınolukta gezmeye çıktık.

Altınoluk’a veda ettikten sonra, Edremit körfezi üzerinden Ayvalık’a ulaştım. Altınoluk-Akçay arasındaki denize paralel giden yol, trafik ışıklarına rağmen çok hoşuma gitti.

Ayvalık’a vardığımda aklıma bir de şişme yatak edinmek geldi. Merkezde bulunan gördüğüm kamp malzemeleri satan bir dükkandan bir adet şişme yatak ve pompasını edindim. Kamp yapacağım Çamlık Camping’e ulaşarak çadırımı kurdum ve zamanım kısıtlı olduğu için yüzmek üzere Sarımsaklı plajına gittim. Saat 18 civarıydı, tam denize girecekken denizden titreyerek çıkan birisini gördüm ve biraz ürktüm açıkçası 🙂 Evet deniz serindi ama titretecek kadar da değildi bence. Buranın da denizini beğendim. Denizin keyfini çıkardıktan sonra akşamüzeri Şeytan Sofrası’nda manzarayı izlemek üzere yola koyuldum. Şeytan Sofrası’nda fotoğraf çekimi yapıp manzarayı izledikten sonra Ayvalık merkezine geçtim ve tostumu yedim 🙂 İşte ayvalıktan birkaç fotoğraf;

Karnımı da doyurduktan sonra bir de Cunda adasını görmeye karar verdim. Motorumu sahilde bir yere park edip güzel taş yapıları görmek için ara sokaklara daldım. Gece vakti ortam, ışıklandırmalar, insanlar, yapılar her şey daha bir güzel göründü gözüme. İşte cunda gezintimden de birkaç fotoğraf;

Cunda gezintisinden sonra tekrar kamp alanına döndüm ve dinlenmeye çekildim. Bu sefer şişme yatağım vardı, çadırım rüzgar almayan bir yerde kurulu ve köşelerine kazıklar çakılıydı 🙂 Başımın altına da bir şeyler alıp güzel bir uyku çektim.

Sabah erkenden kalktım, çadırımı ve ekipmanlarımı toplamadan önce bir de Badavut plajında denize girmek istediğim için yola koyuldum. Buranın da suyu çok güzeldi ancak bu sefer çok soğuktu. Soğuk suya aldırış etmeden biraz yüzüp kamp alanına döndüm. Duşumu da aldıktan sonra eşyalarımı toplayıp İzmir’e doğru yola koyuldum. İzmirde 2 gün kalıp eş-dost-arkadaşlar ile takılacaktım. Bu sefer bir deniz tatili olmayacaktı ve öyle de oldu. Yalnız İzmir’de kaldığım ikinci gün sıradışı bir yer görmek istediğim için Karagöl tabiat parkı’na tırmandım ve göl kenarında biraz takılıp fotoğraf çektim. Ardından yine İzmir’e inerek Kızlarağası Hanı’nda kumda kahve içip kordona geçtim. Burada biraz bisikletle dolaşmak istedim ancak tek kişilik bisiklet yoktu hiç, ben de zorunluluktan bir tandem kiraladım. Tek başıma otobüs gibi bir bisiklet sürüyordum 🙂 Bisiklet ile de biraz dolaştıktan sonra İzmir’deki Devran ağabeyimle görüşmek üzere motorumun başına gidip buluşma yerine doğru hareket ettim. Kendisiyle gece saat 3’e kadar sohbet-muhabbet ettikten sonra sabah Balıkesir-Erdek’e doğru yola koyulmak üzere dinlenmeye çekildim.

Yine sabah erkenden Erdek’e doğru gitmek üzere yola koyuldum. Manisa merkezin kenarından geçip Akhisar’da bulunan Ramiz Köfte’nin ilk dükkanında bir güzel köftemi yiyerek yoluma devam ettim. Motosikletim 125cc olduğu için uzun yol performansının yetersizliğini yolculuğun en çok bu kısmında hissettim. Karşıdan rüzgar esiyordu ve motosikletim ile 90-95 Km/s hızlara zor erişiyordum. Yarım kask kullandığım için başım da iyice ağrımaya başlamıştı. Bu nedenle her ne kadar alışkın olmasam da yanıma aldığım fullface kaskı taktım ve geç de olsa rahatlığa kavuştum. Kamp deneyimimi daha da keyifli hale getirmek için Balıkesir merkezinde Migros’tan bir adet yastık edindim. Kamp yapacak yer olarak da daha sakin olduğunu düşündüğüm Ocaklar mevkii’ni seçtim. Çadırımı kamp alanına kurduktan sonra kamp alanının karşısında bulunan plajda biraz yüzdüm. Su sıcaklığı vb. aslında güzeldi ama ne yazık ki çok fazla yosun vardı. Denizde biraz takılıp çıktım, bir kahve almak üzere Erdek’e geçtim. Burada bir kahve içip bir şeyler yedim ve tekrardan Ocaklar’a döndüm. Ocaklar sahildeki yürüyüş yolu civarlarında yürüyüş yapıp takıldım ve saat geç olunca tekrardan dinlenmeye çekildim.

Sabah kalkıp eşyalarımı toparladım, aslında rotamda Yalova-Armutlu da vardı ama oraya da uğrarsam eve pazar günü ulaşacak, mesai öncesi dinlenemeyecektim. Bu nedenle rotamdan Armutlu’yu çıkardım. Son günümde Bursa üzerinden Yalova’ya inerek, Topçular-Eskihisar feribotu ile İstanbul’a döndüm.

Bu gezi, tek başıma ve motosiklet ile çıktığım ilk geziydi. İlk deneyimim olmasına rağmen motosiklet ile tura çıkarken olması gereken ancak kendimde eksik olan durum/ekipman vb. tespit ettim, en azından fullface kask kullanmam gerektiğini kavradım. 1 haftada toplamda 1800 KM yol aldım, bu mesafe ilk turum için hiç fena değildi ve güzel bir deneyim oldu.

2022 Edit:

O tarihlerde motosiklet üzerinde pek deneyimim-araştırmam yoktu. Tur boyunca yeri geldi t-shirt ve bir şort ile motosiklet üzerinde yol aldım. Şuan düşünüyorum da, gerçekten iyi cesaretmiş. 2022 itibariyle full ekipman olmadan kesinlikle motosiklet süremiyor ve sürenleri gördükçe dehşete kapılıyorum. Çok şükür ciddi bir kaza atlatmamış olmama rağmen böyle bir bilinç oluştu bende ve herkese motosiklet üzerinde gerekli ekipmanları kullanmasını tavsiye ediyorum.

Bu yazımı da okuduğunuz için teşekkür ediyorum.