Ağu
03
2021
0

Yamaha X-Max 250 ile 3 Haftalık Ege-Akdeniz Turu

Bu motosikleti alırken aslında motivasyonum karadeniz turu yapma yönündeydi. Ancak planlama yaparkenki dönemde karşılaşılan sel-heyelan gibi olaylar ve motosikletin çok elverişli olmaması gibi durumlar nedeniyle rotamı Ege-Akdeniz’e çevirdim. Bu blog gönderimde bölüm bölüm anlatacağım ve baştan söyleyeyim, bayağı uzun olacak 🙂

Konaklanacak yerlerin ayarlanması, gerekli malzemelerin temini, motosikletin bakımı derken tüm hazırlıkları yapmıştım. Kurban bayramı ile önceki haftayı birleştirdim, uzaktan çalıştığım için de 1 hafta bulunduğum yerde çalışacağım şekilde toplam 3 haftalık bir tur planladım.

İstanbuldan Çıkış, İzmir ve Foça

İstanbul’dan ilk hedefim İzmir. Çıkış için acele etmedim, akşamüzeri İzmir’de olmam yeterliydi. Eşyalarımı motosiklete yükleyip sabah 08:15 civarı evden kalkış yaptım.

Evden çıktığımda içimde saçma bir hevessizlik vardı. Eskihisar-Topçular feribot’a geldim ancak hala içimde bir sıkıntı var. Yolculuğun rahat geçmesi için yeni otobandan İzmir’e gitmeyi tercih ettim. Otobana çıkar çıkmaz ise garip bir şekilde mood’um yükseldi. Dinlenme tesislerinde dura dura, acele etmeden Akhisar’a ulaştım ve benim için bir klasik olan Köfteci Ramiz ilk dükkanından köfte yedim. Yolun geri kalanında ise eski yoldan gitmeyi tercih ettim. Saat 15:30 civarında Bornova’daydım. Fazla eşyalarımı eve bırakıp biraz dinlendikten sonra Foça’ya beraber gideceğimiz arkadaşlarımın yanına geçtim. Onların hazırlıkları da bittikten sonra diğer arkadaşlar da geldi ve yola çıktık. Ben motosiklet ile gittiğim için trafiği atlattım ve onlardan önce vardım 🙂

Kamp alanına 5 kişi girdik ve çadırlarımızı kurduk. Akşam zaten çadırlarımızı kurmayla geçti, sonrasında kamp sandalyelerimizi kurup takıldık.

Ertesi gün ise Foça Seyirtepe’de mükellef bir kahvaltı, kamp alanının plajında buz gibi suda yüzme, Eski focada takılmaca ve ardından akşam kamp alanında takılmaca şeklinde geçti. Foçadaki son günümde de sabah bir kahvaltıdan sonra öğleden sonra arkadaşlarımdan ayrılarak İzmir’e geçtim ve İstanbul’dan bisikletçi arkadaşlarım Aysu ve Mustafa’nın evlerine ziyaret ettim.

Akşam ise İzmir’de kaldığım ev olan halamların evine döndüm. Akşamı orada geçirdikten sonra sabah bir kahvaltıdan sonra sonraki rotama doğru yola çıkmak için hazırlıklarımı yaptım.

Marmaris, Datça ve Akyaka

İzmir’de 3 gün kaldıktan sonra, sonraki 4 günümü geçireceğim Marmaris’e doğru yola çıktım. Marmariste 1 aylık apart daire kiralayan arkadaşımda misafir olacaktım. Yolculuk sırasında hava çok sıcaktı. Motoru ve kendimi dinlendire dinlendire gitmeyi tercih ettim. Genellikle benzinliklerde durarak yakıt depomu doldurup, soğuk bir şeyler içiyor ya da dondurma yiyordum. Bazen ise yol kenarındaki tabelaların yanında (güvenli bir şekilde) durup fotoğraf çekiliyordum.

Muğla merkez’de öğle vakti durup yemek yedikten ve serinledikten sonra Marmaris’e doğru yola çıktım. Sakar Geçiti’nden geçerkenki manzara gerçekten görülmeye değerdi. Akyaka ve Gökova körfezi ayaklarınızın altında, bu manzarayı seyrederek inilen virajlar, gerçekten çok keyifliydi. Saat 2 gibi arkadaşım Alper’in kaldığı aparta ulaştım ve tabii ki biraz serinleme molası verdim.

Datça ilk Ziyaret

Saat 3 civarıydı ancak ben günü değerlendirmek istiyordum. Arkadaşım Alper’in de onayını alarak Datça’ya gitmeye karar verdik. Datça için bir ön hazırlığım yoktu. Hemen kısa bir araştırma yapıp Palamutbükü’ne gitmeye karar verdik. Kaldığımız yerden 100 km’ye yakın bir mesafe vardı. Buraya kadar cirlop gibi asfaltın olduğu duble yollardan gelmiştim, Datça gibi bir yere de herhalde öyle yol yapmışlardır, maksimum bir buçuk saate gideriz diye düşünmüştüm ancak yola çıktıktan sonra hiç de öyle olmadığını gördüm 😀 Marmaris-Datça yolunun çevresi gerçekten doğa harikası. Ormanların içinden manzarayı seyrederek kıvrıla kıvrıla gidiyorsunuz ancak yol duble değil yani gidiş geliş şeridi var ve büyük çoğunluğu soğuk asfalt. Dolayısıyla hem gürültülü hem de dikkatli sürüş gerektiren bir yol. Tek nefeste giderim diye düşündüğüm yolda 3-4 defa dinlenmek ve fotoğraf çekilmek için durduk tabi 🙂

Datça merkeze girmeden Palamutbükü’ne doğru devam ettik. Aslında navigasyon farklı bir yol gösteriyordu ancak alternatif olarak da gösterdiği, kendi memleketim ile aynı ismi taşıyan Mesudiye’ye girmek istedim ve bunun yerinde bir karar olduğunu girdikten sonra anladım tabiiki de 🙂 Mesudiye yolunda da manzarayı izlemeye dayanamadık ve tepeden manzara gören bir yerde mola verdik.

Mesudiye’nin güzel sokaklarından manzarayı izleye izleye geçip, Kurubük üzerinden Palamutbükü’ne vardık. Kurubük virajları manzarası, güneşin konumu dolayısıyla harikaydı. Asıl hayranlığım ise Palamutbükü plajına gelince oldu. Böyle güzel bir denizi hayatımda ilk defa görüyordum. Plajın tesis olmayan kısmına hemen sandalyelerimizi kurduk ve güneş batmadan denizin keyfini çıkarmak istedik.

Suyun sıcaklığı, berraklığı, derinliği, sakinliği her şey mükemmeldi. Denizin içindeyken sahile doğru bakıldığında görülen manzara da mükemmeldi. Datça’nın her yerinde olduğu gibi yükselen tepeler, Palamutbükü civarındaki mükemmel yapılar, yeşillik, hava, kısacası her şey mükemmeldi. Denizin keyfini çıkardıktan sonra plajda yanımıza aldığımız içecek ve çerezlerimizden bir şeyler atıştırdık. Havanın kararmasına doğru da bu sefer geldiğimiz yoldan değil, köylerin içinden gitmeyi tercih ettik. Datça merkeze de girip bir şeyler yedikten sonra Marmaris’e doğru yola çıktık.

Bugünle ilgili en büyük olumsuz şey dönüş yolu oldu. Yol tamamen ormanlık alanın içinde ilerliyordu ve hava kararmıştı. Motosikletin lambası da açık olduğu için etrafı zifiri karanlık görüyorduk. 2 saatlik yol bana belki 3-4 saat gibi gelmişti ve çok yorulmuştum. Bir daha gece bu yolda sürmem diyerek (bu sözümü yiyip yemediğimi yazının sonlarına doğru göreceksiniz) Marmaris’e ulaştık. Yorgun olduğumuz için sabah ne yapacağımızı konuşup yattık.

Akyaka, Sakartepe ve Marmaris

İzmir’den Marmaris’e kadar motosiklet sürüp, günün geri kalanında yorucu Datça yolculuğunu yaptığmız günün ardından Marmaris çıkışında olan Çınar restaurant’ta güzel bir kahvaltı ile güne başladık. Açık alanda ağaçların altında güzel bir kahvaltıydı. Kahvaltının ardından Akyaka’ya, Azmak çayına geçtik. Aslında Azmak çayında yüzmek istiyordum ancak belediye, suyun azalması ve kirlenme tehlikesi olmasından dolayı çayın etrafına ip çekmişti ve yüzmenin yasak olduğunun yazdığı bir tabela asmıştı. Daha sonra tekrar gelmem için bir sebep olsun diyerek içime attım tabii ki, yapacak bir şey yoktu.

Akyaka’da gezindikten sonra gelirken Sakar geçidinin virajlarını ve manzarasını beğendiğim için yukarı çıkmak istedim. Sakartepeye tırmanıp toprak ve motosikletim için zorlu bir yoldan geçtikten sonra güzel manzaraya ulaştık. Manzarayı izleyip, fotoğraflar çekip birşeyler atıştırdıktan sonra tekrar Marmaris’e doğru yola çıktık. Marmaris’te kaldığımız yere ulaştıktan sonra yüzme malzemelerimizi alıp Marmaris halk plajına geçtik ve plajda oturup Marmaris’in güzel manzarasının keyfini çıkardık.

Marmaris’te geçirdiğim ikincü günün akşamında Alper’in arkadaşı Kaan da bize katıldı ve sonraki gün için tekne turuna katılmaya karar verdik. Böylece Marmaris’in etrafındaki güzel koyları görüp yüzme keyfi yapabilecektik. Tekne turundaki tekne personeli pek iyi değildi ama biz üçümüz kendi aramızda güzel eğlendik. Marmaris’in en güzel denizlerinde yüzmek için tekne turu bence güzel bir yol. Merkezdeki halk plajı şehiriçinde ve kalabalık olduğu için biraz bulanık olabiliyor. Tekne turu ile ilgili yazı yazmak yerine sözü fotoğraflara bırakıyorum 🙂

Tekne turu esnasında güzelce güneşlenip yüzmeye de doyduktan sonra akşam üç arkadaş Marmaris barlar sokağı ve oteller bölgesinde yürütüş yapıp takıldık. Covid-19 önlemleri dolayısıyla (ne alakaysa) gece 12’den sonra müzik yasak olduğu için mekanlar pek canlı değildi. Marmaristeki son günümü de bu şekilde geçirdikten sonra ertesi gün gideceğim rota için hazırlıklarımı yaptım ve yattım.

Fethiye

Marmaris’ten sonra yolumun düştüğü yer ise Fethiye oldu. Burada da bir diğer halamların evinde misafir olacaktım. Yolculuk esnasında hava yine çok sıcak olduğu için dinlene dinlene, motorumu ve kendimi serinlete serinlete gitmeyi tercih ettim. Gün benim olduğu için yoldan biraz dışarı sapıp Dalyan’a uğradım. Hem dinlenecek hem de biraz etrafa göz atacaktım.

Fethiye’de halamların eve varıp fazla eşyalarımı bıraktım ve kuzenim ile gezintiye çıktık. Fethiye’nin içinde birşeyler içtikten sonra Fethiye’de turist rehberliği yapmış olan kuzenim ile Telmessos Antik Kenti, Kayaköy ve Ölüdeniz’i gezdik. Akşam ise kendisi de motorcu olan, üniversiteden arkadaşım Emre ile Fethiye kordon boyunda takıldık.

Fethiye’deki ikinci günümü Ölüdeniz’e ayırdım. Burada güzelce yüzdüm, hatta Ölüdeniz’in iç tarafındaki su sakin olduğu için bir saate yakın gözlerimi kapatıp suyun yüzeyinde sırt üstü yattım 🙂

Üçüncü gün arkadaşım Emre ile sözleşip Yeşilvadi’ye gitmeye karar verdik. Hem serinleyecek hem de doğal bir yerde bulunacaktık. Yeşilvadi’de derenin etrafına kurulmuş olan bir kamp tesisi var, ücret karşılığında günübirlik girilebiliyor ancak kamp sandalyesi ve yiyecek-içecek sokulmasına izin verilmiyor çünkü içeride bir restoran var. Derenin yüzülebilir kısmı da bu alanda olduğu için girdik ve tabii ki çantalarımızda içecek de soktuk 🙂 Burada sohbet-muhabbet ettikten ve yüzüp serinledikten sonra (Emre’nin tabiriyle coss etmek) tesisin dışında bulunan, daha sığ su olan ve kamp sandalyelerimizle oturabileceğimiz bir alana geçtik. Burada da sohbet-muhabbet, serinleme, hafif müzik eşliğinde güzel vakit geçirdik.

Yeşilvadi’de güzel bir günün ardından Emre ile ayrıldık ve günbatımını izlemek üzere kuzen ile Çalış plajına geçtik. Fethiye’de günbatımı kesinlikle izlemeye değer, hatta tavsiye ettiğim bir an.

Fethiye’den ayrılmadan önceki son günümde de Gizlikent ve Saklıkent kanyonlarını gezdik, ardından Saklıkent’ten çıkışta, ilerideki dere kenarı bir alanda mangal yaparak günü tamamladık 🙂

Fethiye’de dolu dolu dört gün geçirdim. Hem akraba ve arkadaş ziyareti, hem de tatilimin güzel bir parçası oldu. Fethiye’de beni en çok etkileyen yer ise Ölüdeniz civarıydı. Ölüdenize ilk olarak akşamüstü vaktinde geldim, onlarca paraşütün havadaki görüntüsü, iniş anları, mekanın aurası, deniz, her şey çok güzeldi. Burayı tekrar ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum!

Antalya

Turumun devamında güneye doğru devam ediyorum. Fethiye’de güzel bir kahvaltıdan sonra, motosikletimde şüphelendiğim bir durumdan dolayı servisi ziyaret ettim. Servisteki usta, bir sorun olmayacağını, yolda bırakmayacağını söyledi ve ben de yoluma devam ettim.

Fethiye-Antalya yolculuğu için navigasyon farklı bir rota öneriyordu ancak ben bir yere varmaktan çok yolda olmayı sevdiğim için Finike-Demre yolunun keyfini çıkarmak istedim.

Finike-Demre yolu manzarasıyla, virajlarıyla, uzunluğuyla, dünyanın en keyifliyollarından birisi olabilir. Yalnız motosiklet kullanıcısı olarak dikkat gerektiren bir yol. Yurdum insanı pek kural tanımadığı için tam viraj alırken ters şeritten karşınıza araba çıkabiliyor, bu durumlara karşı ileri sürüş tekniklerini kullanmak gerekiyor.

Antalya’da konaklama yeri olarak Adrasan bölgesini seçtim. Daha önceden kamp alanlarını aramıştım ancak aradığım yer 5-6 gün kala arayıp rezervasyon yapmamı söylemişti. Marmariste aramayı unuttuğum ve uzun Kurban Bayramı dönemi olduğu için kamp alanlarında yer kalmamıştı ve kalacak belirli bir yerim yoktu. Sokakta kalacak değilim ya, illaki bir yerde yatarım kafasıyla Adrasan’a doğru yola çıktım. Navigasyon Demre-Finike-Kemer yolundan hemen Adrasan sapağını kullandırmak yerine çok daha önceden köy yollarına sokmuştu beni. Keyifli bir yolculuktan sonra yolda denk geldiğim ve Adrasan’a giden motorcu bir grubun peşinden ben de Adrasan’a ulaştım. Kamp alanlarını tek tek gezerek yer sordum ancak yer yoktu. Adrasan sahile çıkan ana yolun arkasında bulunan ve internette çıkmayan bir kamp alanına yönlendirilmem sonucu artık benim de kalacak bir yerim vardı. Portakal ağaçlarının altına çadırımı kurdum ve gezinmek için dışarı çıktım. Gece ise Adrasan sahiline gözatmak için yürüyüşe çıkup birkaç fotoğraf çekip dinlenmeye çekildim.

Antalya’daki ikinci günümde sabah erkenden kalkıp bir kahvaltı yaptım ve Adrasan’da denize girdim. Ardından biraz daha serinlemek için, turumun buraya kadarki kısmında denize de doyduğum için yol üzerinde görüp gözüme kestirdiğim dağlara çıkmaya karar verdim. Karagöl yaylasına ters ve biraz sıkıntılı bir yoldan gitmeye çalıştıktan sonra doğru yolu bulup çıktım. Yukarıdaki serinlik iyi geldi ancak tek başıma yapacak bir şey bulamayıp serinlemekle yetinerek geri Adrasan’a indim. Akşamüzeri kamp alanında tanıştığım, Ankara’dan motosikleti ile gelen Emre ile Kemer’e doğru yola çıktık. Kemer içerisinde ve sahilde gezintiden sonra Adrasan’daki kamp alanımıza geri döndük.

Antalya’daki üçüncü günümde motosikletimin bakımını yaptırmak üzere Antalya merkezine gittim. Yüksekten deniz manzaralı, belediyeye ait bir tesis olan Atatürk Parkı Sosyal Tesisleri’nde kahvaltı yapıp yağ bakımını yapacağım bir yer buldum. Bayram olduğu için yetkili servis ve çoğu motosiklet özel servisi kapalıydı. Benim ve sonradan öğrendiğime göre birkaç kişinin daha telefonla olan isteği üzerine dükkanını açan bir yerde motosikletimin yağ bakımını ve ekstra olarak motosiklet çantamın da fitil contasını da yapıştırtarak Antalya şehir merkezinde gezintiye çıktım. Konyaaltı sahilinde biraz takılıp, kahve için Adrasan’a geri döndüm. Adrasanda biraz denizde takıldıktan sonra Emre ile motosiklet gezintisine çıktık ve güzel manzaralar seyrettik. Adrasan’dan çıkıp Karaöz üzerinden Mavikent’e vardık. Burada sahildeki bir kamelyada müzik açıp birşeyler atıştırdık ve muhabbet ettikten sonra dinlenmek üzere Adrasan’daki kamp alanımıza gittik.

Antalya’dan ayrılmadan önceki son, yani dördüncü günümde de etrafı gezintiye çıktım. Phaselis antik kenti, Tahtalı dağı, Yanartaş milli parkı ve Tekirova’yı dolaştım.

Aslında Yanartaş’a çıkmak için en uygun zaman akşamüzeri ve akşam ancak çalıştığım şirketteki müdürüm olan pek sevgili Adem abinin beni kandırması üzerine öğlen sıcağında çeşitli söylenmeler eşliğinde yanartaş’a tırmandım. Tırmanmak derken şöyle ki; milli park girişinden itibaren 1200 metre civarı son derece bozuk bir taş yol-merdiven karışım bir yerden güneşin alnında yürüyorsunuz. Yanınıza su almadıysanız yandınız! Ama böyle bir risk almayın, buraya serin bir vakitte çıkın 🙂 Adem abiden bunun acısını nasıl çıkardığımı ise yazının devamında anlatıyor olacağım 🙂

Kurban bayramının sona doğru yaklaşması ile birlikte benim iznimin de yavaş yavaş sonuna doğru geliyordum. Son haftasonumu hem çalıışmak hem de takılmak için geri döneceğim Marmaris’te geçirecektim. Cuma günü sabahtan kalkıp hazırlıklarımı yaptım ve yola çıktım. Aynı şekilde Adrasan, Finike, Demre, Kaş ve Fethiye üzerinden Marmaris’e sürecektim. Havanın sıcaklığıyla dinlene dinlene yoluma devam ettim. Yol üzerinde bulunan Kaputaş plajında aklım kalmıştı, geri dönerken bu güzelliğe kayıtsız kalamadım ve girmeye karar verdim. Su gerçekten muazzamdı, 20-30 dakika da olsa girdiğime değdi.

Kaputaş plajında denizin keyfini çıkardıktan sonra yolculuk esnasında rahatsız etmemesi için duş aldım ve giyinip yoluma devam ettim. Dinlene dinlene gittiğim yolculuğun sırasında Köyceğiz’de beni öğlen sıcağında Yanartaş’a tırmandıran Adem abiyi yakaladım ve bayram harçlığımı aldım 🙂

Marmaris’e Geri Dönüş, Datça ve Yangınlar

Mesaiye başlamadan önceki son haftasonumu geçirmek üzere Marmaris’e, Alper’in yanına geldim. Cuma akşamı sahilde Adem abiden aldığım bayram harçlığını ezdik 🙂 Ertesi gün de önceki tecrübemizi görmezden gelerek tekrardan Datça’ya gitmeye karar verdik. Bu sefer sabahtan yola çıkacaktık.

Datça’da bugünkü gideceğimiz yer ise Kargı koyu oldu. Suyunu çok beğenmemize rağmen hem ortamın kalabalık olması sebebiyle, hem de akşamüzeri gün batımını seyretmek istediğimiz Knidos Antik Kenti’ne yakın olmasından dolayı Palamutbükü’nde devam etmeye karar verdik. Palamutbükü… Sanırım en sevdiğim deniz olabilir. Hem sakin hem güzel. Her şey on numara… Burada da denizin ve güzelliklerin keyfini çıkardıktan sonra gün batımını izlemek üzere Knidos Antik Kenti’ne geçtik. Burası için de fotoğraflar konuşsun 🙂

Knidos Antik Kenti’nden Datça merkezine kadar olan yolculuk sırasında hava henüz tam olarak kararmadığı için, köy yollarından gün batımı manzarasıyla çok güzel bir yolculuk yaptık ancak Datça-Marmaris arası hava zifiri karanlık olduğu için yine kabus gibiydi 🙂 Hava karanlık, biz yorgunuz, yol bir türlü bitmek bilmedi. Marmaris’e kendimizi nasıl attık bilmiyorum 🙂

Mesai başlamadan önceki son günüm olan Pazar gününü ise Alper ile Marmaris’te geçirmeye karar verdik. Havuza girdik, SPA’ya gittik, sahilde takıldık ve şehirde gezerek günü bitirdik.

Marmaris’te Son Hafta ve Dönüş

Marmariste son hafta ise daha önce de söylediğim gibi çalışarak geçti. Bunu planladığım için bilgisayarımı da getirmiştim. Biraz odaklanma problemi oldu ama yine de işimi yapmaya çalıştım. Sabahları Alper ile havuza girip mesaiye başlıyor, mesaiden sonra Marmaris merkezde ve sahilde takılıyorduk.

Marmaris’ten ayrılmama bir gün kala ise hepimizi kahreden yangın olayları başladı. Biz çalışırken bir anda haber geldi ve balkona çıktık. Balkona çıktığımızdaki manzara ise korkutucuydu. Bu olaylar olurken tabii ki de çalışmak pek mümkün olmadı. Endişeli bir şekilde olayları izlemek durumunda kaldık. Uykusuz geçen bir gecenin ardından da gün ağırırken 1 gün mola vereceğim İzmir’e doğru yola çıktım.

Marmaris’ten yangın nedeniyle kötü bir şekilde ayrıldıktan sonra bir gece mola vermek ve ziyaret maksadıyla tekrardan İzmir’deki arkadaşlarım Aysu ve Mustafa’nın evlerinde konuk oldum. Kendileriyle güzel bir çay-sohbet ortamımız oldu, gece ise dinlenip turumu bitirmek üzere sabahtan İstanbul’a doğru yola çıktım.

İzmir’den yeni otoyol üzerinden Yalova’ya kadar dinlene dinlene sürdüm, Topçular-Eskihisar feribotu ile körfezin karşısına geçtim ve saat 15 civarı evime ulaştım.

Benim için yaklaşık 4400 KM’lik uzun, maceralarla dolu, çok keyifli bir yolculuk oldu. Bu sürüşümde çok güzel yerler gördüm, güzel insanlarla tanıştım ve keyifli vakitler geçirdim. Önceki turlarımda yaşadığım bel-sırt ağrısı gibi problemleri, kendimi aradaki süreçte eğittiğim ve ekipmanlarımı tamamladığım için yaşamadım. Turumu bitirdiğimde vücudumda herhangi bir ağrı ya da aksaklık yoktu.

Keyif aldığım bu turumu siteme giren sizlerle paylaşmak istedim. Okumak için uzun bir yazı oldu ancak ilgisini çeken kişiler bence bundan keyif alacaktır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim, sonraki turlarda da buluşmak üzere 🙂

Serhat…